444 1 633

Yurt dışı aramalar:
+90 212 368 16 00

Suyun Metabolizma Üzerindeki Etkileri


07 Ocak 2021

Genel Tanıtım


İnsan vücudunun normal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için düzenli olarak su tüketimi şarttır. Vücudumuzun ortalama % 60'ı sıvı ortamdan oluşmaktadır ve tüm organ faaliyetlerinin en verimli halde yerine getirilebilmesi için bu oranı koruyabilmek çok önemlidir.

Su tüketiminin hastalıklarla olan ilişkisine göz atalım;

Obezite-Su İlişkisi: Obezite, vücutta yağ dokusunun artmasıyla oluşan bir hastalıktır. Bedenimiz uzun süre obeziteye maruz kalırsa başka hastalıklara da davetiye çıkarmış olur; karaciğer yağlanması, kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon vb.. Vücudumuzdaki su oranındaki azalma da yağlanmayı artırarak tek başına obezitenin oluşmasını sağlayabilmektedir, bu durumda obeziteden korunmak için vücudumuzun ihtiyacı olan günlük su miktarını almak koruyucu olacaktır. Ayrıca düzenli su tüketimi metabolizmayı hızlandırıcı etki göstererek kilo kontrolüne yardımcı olur.

Böbrek Sağlığımız Üzerine Etkileri:  Böbreklerimiz kanın süzülmesi ve zararlı maddelerin idrarla atılmasını sağlayan ilk sıradaki organımızdır. Kan süzülürken vücuda yararlı maddeler emilir, zararlı olan maddeler de atılarak vücudumuzun korunması sağlanır. Yaş gruplarına göre değişim göstermekle birlikte, günde ortalama 180 litre kanın süzülmesi  sağlanır ve 1,5 litre kadar idrar haline gelerek toksik maddelerin atımı gerçekleştirilir. Ayrıca böbrekler vücudumuzun su, tuz ve asit-baz dengesini koruyarak kan basıncımızın düzenlenmesini sağlarlar.
Yetersiz su tüketimi durumunda ilk önce böbrekler zarar görmeye başlar, basınç artar ve genellikle tansiyon yüksekliği oluşur.
Az su tüketimi ayrıca böbrek taşı oluşumunu da artırabilmektedir. Su tüketiminin artırılması idrar yoğunluğunu azaltarak taş oluşumunu azaltabilir ve taşlar büyümeden atımını sağlayabilir.

Hipertansiyon-Su İlişkisi: Günlük hayatta fazla tuz tüketimi ve az su içilmesi böbrekler aracılığıyla atılacak su ve tuz miktarını azaltacağından kan basıncında yükselmeler oluşabilir, bu şekilde uzun süre fazla tuz tüketimi devam ederse kronik olarak hipertansiyona zemin hazırlanabilir.

Sindirim Sistemi-Su İlişkisi: Barsak faaliyetlerinin düzenli devam edebilmesi için yeterli su tüketimi şarttır. Az su tüketildiğinde faaliyetler yavaşlar ve kabızlık meydana gelir. Bu durum geçici ya da kalıcı olabilmektedir. Barsaklardaki bu düzensizlikler gaz, şişkinlik, karın ağrısı, doluluk hissi ve barsak tembelliğine yol açarak yaşam kalitesinin düşmesine sebep olmaktadır.

Cilt Sağlığı-Su İlişkisi: Metabolizma için yeterli su alınmaması durumunda ciltte kuruluklar ve hatta pul pul dökülmeler oluşmaktadır. Cilt elastikiyetini kaybeder ve kırışıklıklar artabilir. Terleme yoluyla atılabilen zararlı maddelerin atılmasında da yetersizlikler oluşabilir ve ter kokusu kişiyi rahatsız edici boyutta kötü hale gelebilir. Kuruyan cildi sadece kremler yardımıyla nemlendirmeye çalışmak yerine içilen su miktarını artırmak hızlı ve etkin bir çözüm olabilmektedir.

Bağışıklık Sistemi-Su İlişkisi: Bağışıklık sistemi vücudu dış etkilere karşı ( bakteri, virüs, mantar, çeşitli toksinler, parazitler ) koruyucu mekanizmamızdır. Su tüketimi yeterli olduğunda bağışıklık sistemi ( dolaşım, boşaltım ve sindirim sistemini kullanarak ) görevini daha rahat yerine getirerek yabancı ve zararlı maddelerin vücudumuzdan zamanında atılmasını sağlamaktadır. Bağışıklık sisteminin korunması için günde ortalama 1,5-2 lt su içilmesi uygundur.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

İlgili Birimler


Sizi Arayalım

Ad Soyad

E-mail

Telefon

Konu

Mesaj

Randevu Oluştur

Merkezlerimizden kolayca randevu oluşturabilirsiniz.

YOUTUBE


Kadınlarda görülen en sık kanser; meme kanseri | Prof. Dr. Mehtap Tunacı

Meme kanseri kadınlarda görülen kanser tipleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Hayat boyu her 8 kadından birinin kansere yakalanma riski vardır. Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerden gelişen kanserlerdir. Meme dokusunun herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. En sık görülen tipi; meme kanallarından kaynaklanan duktal kanser denen kanserlerdir. Süt üreten bezlerden köken alan lobüler kanserler de sık görülür. Ayrıca diğer dokulardan kaynaklanan daha nadir medüller, tübüler, müsinöz gibi tipleri de vardır. Risk Faktörleri Meme kanseri gelişiminde bilinen en önemli risk faktörleri şunlardır; Obez veya aşırı kilolu olmak Yeterli fiziksel aktivite yapmamak Alkol kullanımı İlk doğum yaşı 30’dan sonra olanlar veya hiç doğum yapmamış olanlar İlk adet yaşı: İlk adetini erken yaşlarda görenler, yaşam boyu daha uzun süre östrojen hormonuna maruz kalacaklarından dolayı risk artmaktadır. Menopoz yaşı: Menopoz bilindiği gibi kadının adetten kesildiği, doğurganlığının sona erdiği dönemdir. İleri yaşta (+55 yaş) menopoza girme meme kanseri riskini arttırmaktadır. Burada da etken uzun süre östrojen hormonuna maruz kalmadır. Kadın cinsiyet, ileri yaş BRCA-1, BRCA-2 mutasyonları gibi bir takım genetik değişiklikler Meme kanseri öyküsünün bulunması Göğüse radyoterapi almış olmak Bazı iyi huylu meme hastalıkları (fibroadenom, papillomatosis, gibi) Ailede meme kanseri öyküsü olması: Annesinde, anne tarafından akrabalarında, teyzesinde ve ve/veya kız kardeşinde meme kanseri olan kadınlarda meme kanseri gelişmesi riski normal toplumdan daha fazladır.

HABERLER

Tümünü Gör

SOSYAL MEDYA